25 Ocak 2014 Cumartesi

İSTANBUL DT-HAMLET







“Çığrından çıkmış bir zaman bu. Ey kör talihim benim! Bana düşmez olaydı dünyayı düzeltmek”




Devlet Tiyatroları bu yıl ilk kez gerçekleştireceği "Shakespeare Haftası" kapsamında tiyatronun klasik raflarında yerini almış eserlerle tiyatroseverleri buluşturmaya başladı. Bir hafta boyunca Ankaralı sanatseverler William Shakespeare'in efsanevi değeri olan metinlerinin sahnede can bulduğuna tanık olacaklar. Programın içeriğinde ise; Machbeth, Venedik Taciri, Fırtına, Hamlet, Onikinci Gece, Othello ve Soneler yer alıyor.

Uzun uğraşlar sonucu aldığımız Hamlet biletleri elimizde Akün Sahnesi'nden içeriye giriyoruz. Işıl Kasapoğlu yönetmenliğinde Bülent Emin Yarar'ın tek başına Hamlet'i nasıl oynayacağı merak konusu elbette; ancak okuduğum eleştiriler oyunun o denli başarılı olduğunu bağıra çağıra söyledi ki; geçen sene yine Işıl Kasapoğlu yönetmenliğindeki "Profesyonel" de Yetkin Dikinciler ile sahnede adeta şov yapan Bülent Emin Yarar'ın oyunculuğunun muhteşemliğine ve sahnede yine böyle bir şölene tanık olacağıma hiçbir kuşkum yok.

Sahnenin tam ortasında kocaman kırmızı kapalı bir kutu var. Mücevher kutusuna benzetiyorum. Çok geçmeden kutu yavaşça açılıyor ve içinden izlemeye doyamayacağınız biri çıkıyor.

Fuayede; oyunda göreceğimiz karakterlerin fotoğrafları tek tek sergileniyor. Hepsinde Bülent Emin Yarar; başka bir insana bürünmüş adeta. Hamlet, Hamlet'in babası, annesi, amcası, Ophelia, Ophelia'nın babası... Kuşkusuz; bir tanesinin altından kalkmak için günlerce, aylarca çalışılması gereken karakterlerin hepsini BİR, aynı zamanda hepsini BİRİCİK görmüş Bülent Emin Yarar! Hepsini ayrı ayrı işlemiş, süslemiş, anlamış ve anlatıyor bizlere de..

Tek kişi bunca karakterin mimiğini, jestini, sesini, duruşunu, kendini ifade ediş şeklini nasıl aynı sahne üstüne, aynı şevkle ve aynı bağlılıkla verebilir diye düşünmeme gerek kalmıyor bile. Taklit ve abartılara kaçmadan; sade ve tertemiz bir iş izliyoruz baştan sona!Değil kıpırdanmak, uyuşan bacağımı değiştiremiyorum. Yer yer gülüyor; iki dakika geçmeden ağlayabiliyorum!Metnin bilinmesi ve olay örgüsüne hakim olunması gerekliliği yok. Zira o derece açık ve pürüzsüz anlatılıyor öykü.

Muhteşem aksesuar kullanımıyla; yaratıcılığı ve üreticiliğiyle her an, her saniye seyircisini kendine bağlıyor Hamlet! Ufacık, kocaman ya da hayali aksesuarlarla nasıl bir dünya yaratılabileceğini görüyorum! Kullanılan ve akla gelmiş her detay için alkışlamak geliyor içimden; ancak tutuyorum kendimi!

Shakespeare; yüzyıllar geçse de asla eskimeyecek olan insan, insan duyguları ve zaafları teması üzerinden bugün; yine güncel olan tespitlerini ağır, ıslak bir havluyla vuruyor yüzümüze. Evet dedirtiyor herkese. "Evet. İntikam da, namus da, ego savaşları da, makam hırsı da hala var bu dünyada" Bunun üzerine şöyle diyor Shakespeare “Çığrından çıkmış bir zaman bu. Ey kör talihim benim! Bana düşmez olaydı dünyayı düzeltmek” Hamlet'i izlerken yine tebessüm ediyorum ve anlıyorum insan denilen yaratığın zamanla değişmeyeceğini...

Bülent Emin Yarar'ın muhteşem oyunculuğunun yanı sıra; oyunu harika kılan detaylardan bahsetmemek mümkün değil. Oyun boyunca görmediğimz ancak selamda sahneye çıkan ve enstrümanlarıyla oyuna can veren Yasemin Taş ve Cansu Bezircioğlu, Hakan Dündar'ın harikulade dekor tasarımı, Cem Yılmazer'in etkileyici ışık tasarımı ve dramaturg Zeynep Avcı'nın yadsınamaz katkıları işin içine girince anlatılması güç, ancak aşkla ve şiddetle tavsiye edilesi bir oyun çıkıyor ortaya.

Türkiye' de ilk defa tek kişilik oynanan Hamlet'in rejisörü Işıl Kasapoğlu en kısa ve en uzun Hamlet'i sahneye koymasıyla ünlüymüş. Okuduğum eleştirilerde görüyorum! Bir buçuk saat süren bu tarifsiz oyunda; bir oyuncu adayı olarak beni en çok etkileyenin ise; gözlerindeki ışığı, sevgiyi, arzuyu, tutkuyu bir an bile kaybetmeyen, o sahnede var olan ve bizleri de oturduğumuz koltuklarda var eden, ağzından çıkan her kelimenin ne anlama geldiğini bilen ve anlatmak için can atan bir ustayı izlemek olduğunu fark ediyorum. Gerçekten hissederek oynamanın ayrıcalığını tadan bir adamın alkışları kabul ederkenki mütevaziliğini ve bu mesleğe duyduğu aşkı görüyorum!
Bülent Emin Yarar'ın; koşulsuz teslimiyeti, kaygısız savaşı ve kibirsiz varoluşuydu Hamlet benim için! Tüm oyunculara oyunculuk dersi, tüm izleyicilere bir başyapıt...

Naz Göktan




















8 Nisan 2013 Pazartesi

SALT Ulus Ankara'da açıldı...



SALT/ULUS “O ZAMANLAR KONUŞUYORDUK”


“Derinlikli ve katmanlı bir toplumsal tarihe sahip olan Ankara; yakın geçmişte neredeyse tümüyle İstanbul’da gerçekleşen sanatsal ve kültürel gelişmelerin gölgesinde kaldı.” diyerek sözlerine başlıyor Salt Ulus. Okuduğumda tebessüm ediyorum; Ankaralı bir sanatçı olarak; bu şehre yeni bir soluk geleceği için ve o yeniliğin Garanti Bankası’nın İstanbul’da iki şubesiye önemli bir parçasını oluşturan SALT olduğunu duyduğumda daha çok heyecanlanıyorum. Ankara’nın sanatsal ve kültürel etkinliklerde İstanbul’a yaklaşıyor; en azından bunun için çabalıyor olması hoşuma gidiyor. Ankaralı sanatseverlerin çok başka olduklarını, sanata ve sanatçıya başka bir bağlılık ve saygı duyduklarını duyuyorum. Bu yüzden SALT’ın İstanbul Galata ve Beyoğlu’ndan sonra Ankara Ulus’ta Atatürk Bulvarı üzerinde eski Osmanlı Bankası’nın ek binasına yerleşecek olmasından büyük heyecan duyuyorum. Günümüzde Garanti Bankası olarak kullanılan ana yapı Guilo Mongeri tarafından tasarlanmış ve inşaatına 1926 yılında başlanmış. Şu anda SALT Ulus’un yer aldığı ek yapı ise; takip eden yıllarda aynı mimar tarafından müfettiş lojmanı olarak tasarlanmış. 2002 yılından beri boş olan yapı; SALT’ın kurulmasıyla SALT Ulus olarak yeniden işlevlendirilmiş. Benimle birlikte tüm Ankaralı sanatseverlerin bu mekana sonuna kadar sahip çıkacağına eminim.

SALT Ulus; İstanbul’da süregelen araştırmalara paralel olarak Ankara’da yeni araştırma projelerinin üretimini teşvik etmeyi ve bu projelerin çıktılarının açık bir diyalog ve etkileşim sürecinden geçirilerek SALT Beyoğlu ve SALT Galata ile birlikte yürütülen programlara içerik oluşturmayı amaçlıyor. SALT’ın modern Türkiye’nin dönüşümünü inceleyen öğrenci ve araştırmacıların programlarıyla ilişki kurma fikri; SALT Ulus’ta iki odanın dörder aylık dönemlerle genç araştırmacıların kullanımına sunulduğunu öğreniyorum. 


Seçilen ilk sergi daha önce İstanbul’da meraklısıyla buluşan ve içerik itibariye Ankara’yla ilişkilendirilebilecek olan “O Zamanlar Konuşuyorduk” Sergisi… Daha sonrası için Ankara’da geliştirilmiş programlara öncelik vermek istediklerini ve bunların başkentten İstanbul’da paylaşılmasını amaçladıklarını öğrenince ise; heyecanım daha da artıyor.

Açılışından kısa bir süre sonra yolum Ulus’a düşüyor ve hemen SALT’a uğruyorum. Binanın dış cephesi bile içeride göreceklerim konusunda küçük bir ipucu veriyor. Binanın içine girmeden güzel bir bahçeyle karşılaşıyorum. Öncelikle binanın çok iyi restore edildiğini ve çok iyi dekore edildiğini söylemek isterim. Üç kattan oluşan binanın içi son derece ferah. “Halktan aldığımızı halka sunuyoruz.” felsefesinin yarattığı bir kararla ücretsiz girdiğim sergiyi gezmek için bir kat yukarı çıkıyorum.

Sergiyi gezmeden önce bir ön araştırma yapmadığım için kendimi yazılara ve sergide kullanılan çeşitli dokümana bırakıyorum. Onların bana konuyu çok daha iyi anlatacağına eminim.

SALT Ulus’un açılış sergisi “O zamanlar konuşuyorduk90’ların ilk yarısında Türkiye’deki üç güncel sanat sergisi üzerine yürütülmüş bir arşiv ve araştırma projesi. Bu sergilerin ortak noktası üçünün de zamanında sansürlenmiş olmaları. O zamanlar konuşuyorduk” kendini “Söz konusu dönemde iş birliği ve fikir paylaşımı içerisindeki sanatçıların başlattığı, ticari olmayan kolektif girişimlere de toplu bir bakış sağlıyor. Ortamın henüz kurumsallaşmadığı, erken 90’ların kendine has beklentisizlik durumunu taşıyarak dönemi hatırlatıyor.” olarak tanımlamış. Elime geçen dokümanlardan bunu okuyorum.  Elli Numara/Anı Bellek  II (1993, İstanbul); GAR (1995, Ankara) ve Küreselleşme-Devlet, Sefalet, Şiddet (1995, İstanbul) sergilerini, arşivleri üzerinden yeniden gündeme getirerek yorumlamaya açan SALT; üç sergi için de kendi alanını bölümlendirmiş. 

Öncelikle “GAR” ı ziyaret ediyorum: GAR, Ankara temelli Sanart’ın (Türkiye’de Görsel Sanatları Destekleme Derneği) “Tabular ve Sanat Sempozyumu” çerçevesinde, sanatçı Selim Birsel, Vahap Avşar, Claude Leon ve Füsun Okutan’ın girişimiyle Ankara Garı’nda açılmış. Sergideki işler, “toplumun moralini bozduğu” gerekçesiyle açılışın ertesi günü gar yönetimi tarafından toplatılmış.

Elli Numara/Anı Bellek II, Vasıf Kortun küratörlüğünde, Akaretler 50 numaralı yapıda düzenlenmiş. Sergi afişinin kaldırılıp yerine Demokrat Parti afişinin asılması nedeniyle küratör ve sergi katılımcıları, serginin planlanan tarihten önce kapatılması kararını almış.

Ali Akay’ın küratörlüğünü yaptığı Küreselleşme-Devlet, Sefalet, Şiddet, o zamanlar Müşerref Zeytinoğlu ve Emre Zeytinoğlu’nun atölyesi olan mekânda, Beyoğlu’ndaki Devlet Han’da yer almış. Sergi, devletin uyguladığı şiddet, devlete karşı şiddet ve bireyler arasındaki şiddet konularını irdelemiş. “Elli Numara’da siyaset sanatı yerinden etti. GAR otorite tarafından kapatıldı. 4. İstanbul Bienali ile eş zamanlı düzenlenen Küreselleşme-Devlet, Sefalet, Şiddet ise, muhalif duruşunu göstermekte daha şanslıydı. O zamanlar konuşuyorduk, sanat dünyasındaki dönüşümlerin, sanatın bir “konuşma biçimi” oluşunun farklı disiplinler tarafından yeni yeni algılanmaya başlandığı ve bir düşünce nesnesi olarak ortaya çıktığı bir dönemde gerçekleştirilmiş bu üç serginin arşivlerini buluşturur. Bu üç sergiden hareketle, sanatın siyaset ve sosyoloji gibi farklı alanlarla bir araya gelmeye başladığı, sergilerde “küratör” kavramının yer kazandığı 90’larda Türkiye’deki sanat ortamı hakkında fikir vermeyi amaçlar.” diyor elimdeki dokümanlardan bir diğeri. Mekandan ayrılırken; tekrar gelip daha detaylı incelemek istediğime karar verdim. Ne de olsa her gün uğrayıp bir kahvelerini içebileceğim bir mekan oldu SALT benim için… insana kendini öyle hissettiriyor.

İlk olarak 8 Şubat-22 Nisan 2012 tarihlerinde SALT Galata’daki Açık Arşiv’de yerini alan sergi; 2 Haziran’a kadar SALT Ulus’ta görülebilecek. Aynı zamanda her hafta sergiyle ilgili birinin söyleşi yapacağı haberini de sizlere aktarmak isterim. Yeni paralel etkinlik ve tartışmalarla kendi arşivini oluşturmayı sürdürecek olan sergiyi gezip görmek size büyük keyif verecek.

SALT Ulus: Atatürk Bulvarı 12 Numara Ulus 
0312 324 30 24

www.saltonline.org.tr